Ne demiş sevgili şair Orhan Veli, ” Beni bu güzel havalar mahvetti”. Ben de naçizane bu bloğun yazarı olarak diyorum ki ” Beni bu birden bire gelen bu kötü havalar mahvetti”
İstanbul’a 2 günde kış geldi, bu nedir anacım ya, geçen hafta sonu arkadaşlarla kahvaltıdaydık. Kısa kollu tişörtler ve güneş gözlüklerimizle dışarıda lay lay lom kahvaltımızı yaptık. Bugün işe herkes çizmeler ve montla geldi. Eskiden bize okullarda mevsimler 4 tane olarak anlatılırdı. E, hani bunun sonbaharı nerede? Kış çat diye gelip dayandı işte.
Şu an bunları kırmızı pötikareli battaniyemin altından yazmaktayım. Bizim ev merkezi sistem olduğundan biz kafamıza göre yakamıyoruz. 1 kasımda açılacak petekler,artık o zamana kadar popomuz donar heralde…
Kışı seven insanları hiç anlamam kimse karşıma geçip de sıcacık evde, karın yağışını izlerken elinde sıcak içecek vs. vs. gibi romantik safsatalarla gelmesin. Ne oturacağım evde be, yaz olsun dışarda gezeyim fellik fellik, modunda bir insanım. Nisan çocuğu, yaz kızıyım ben, yaz demek özgürlük, neşe ve eğlence demek, bol güneş bol kahkaha demek.
Kışın güneşi geçtim, çalıştığım işyeri de loş, dışarıyı görmüyor artık gün yüzü görmem heralde, iyice girerim depresyona. Siz siz olun işyeriniz dışarıyı görüyorsa zaten kışın minnacık olan o gün aydınlığından mümkün oldukça yararlanmaya çalışın çünkü gün ışığını az almak depresyonun en önemli etkenlerindendir.
Evet kış geldi, akan burunların, hapşıran insanların, kat kat giyinmekten robota dönmüş insanların ve c vitaminlerinin mevsimi. Hoş geldin diyemeyeceğim.